-
1 yüzüne gözüne bulaştırmak
испо́ртить / завали́ть / загуби́ть де́ло -
2 yüzüne gözüne bulaştırmak
v. boggle, bungle, botch, crab, fluff, foozle, goof-up, hash, hash up, make a mess of, mess up, muddle, scamp -
3 yüzüne gözüne bulaştırmak
to make a bungle of, to make a mess of, to bungle, to goof, to make a hash of it, to louse sth up -
4 işi yüzüne gözüne bulaştırmak
to bungle the job -
5 bulaştırmak
bulaştırmak beschmieren, beschmutzen; verseuchen;bş-i b-ne bulaştırmak jemanden mit etwas anstecken;bş-i yüzüne gözüne bulaştırmak fam etwas versauen -
6 stümpern
yüzüne gözüne bulaştırmak -
7 goof up
yüzüne gözüne bulastirmak -
8 make cock up of smth
yüzüne gözüne bulaştırmak, acemice yapmak -
9 make cock up of smth
yüzüne gözüne bulaştırmak, acemice yapmak -
10 bungle
yüzüne gözüne bulastirmak, bozmak -
11 louse up
yüzüne gözüne bulastirmak, içine etmek -
12 yüz
лицо́ (с) обло́жка (ж) со́тня (ж) сто* * *Iyüzler — со́тни
yüzde yüz — а) сто проце́нтов; б) по́лностью, целико́м, на все сто; в) наверняка́
II 1.oydu yüzde yüz — э́то был, наверняка́, он
1) лицо́yüz çizgileri — черты́ лица́
2) пове́рхностьyüze çıkmak — всплыва́ть на пове́рхность
suyun yüzünde — на пове́рхности воды́
3) пере́дняя сторона́ (чего-л.)binanın yüzü — фаса́д зда́ния
4) лицева́я сторона́ (ткани и т. п.)kumaşın yüzü — лицева́я сторона́ тка́ни
5) на́волочка6) о́страя ре́жущая сторона́ (чего-л.)bıçağın keskin yüzü — ре́жущая о́страя сторона́ ножа́
7) стыд, стесне́ние; со́вестливостьadamda yüz yok ki! — у челове́ка [нет] ни стыда́ ни со́вести!
8) нару́жная сторона́ (чего-л.)arka yüz — за́дняя сторона́
ön yüz — пере́дняя сторона́
2.yan yüz — бокова́я сторона́
благоскло́нность, хоро́шее отноше́ниеyüz bulmak — быть хорошо́ при́нятым кем, по́льзоваться чьей-л. благоскло́нностью
yüz görmek — по́льзоваться чьим-л. расположе́нием / хоро́шим отноше́нием
çocuk babasından yüz görmedi — оте́ц не потака́л ма́льчику
yüz göstermek — а) хорошо́ относи́ться к кому; б) обнару́живаться, проявля́ться, пока́зывать
yüz vermek — а) хорошо́ / приве́тливо встреча́ть; ока́зывать уваже́ние; б) потво́рствовать; ба́ловать
3.yüz vermemek — а) не ока́зывать внима́ния; б) не придава́ть значе́ния, пренебрега́ть
yağmur yüzünden — из-за дождя́
••yüz bulunca astar istemez — посл. ≈ дашь ему́ па́лец - отку́сит ру́ку
yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır — посл. плю́нешь ему́ в лицо, а он тебе́ ска́жет "до́ждь идёт"; ≈ плю́нешь в глаза́, а он тебе́ [ска́жет] - бо́жья роса́
yüzünüze güller — погов. ≈ вам благоуха́ют ро́зы (говорится, когда заходит разговор о вещах, вызывающих омерзение, отвращение)
- yüz akı ile çıkmakyüz yüzden utanır — посл. лю́дям легко́ договори́ться при ли́чной встре́че
- yüz aklığı göstermek
- yüz ağartmak
- yüzünden akmak
- yüzü asılmak
- yüzüne bağırmak
- yüzüne bakılacak gibi
- yüzüne bakılmaz
- yüzüne bakmamak
- yüzüne bakmaya kıyamamak
- yüzüne bir daha bakmamak
- yüzünü buruşturmak
- yüzünü çevirmek
- yüze duramamak
- yüzünden düşen bir parça olur
- yüzünü gözünü cennetlik
- yüzünü gören cennetlik
- yüz geri etmek
- yüzü görmek
- rahat yüz görmek
- yüzü görmemek
- dert yüzü görmemek
- rahat yüzü görmemek
- yüzü gözü açıldık
- yüzünü gözünü açmak
- yüzüne gözüne bulaştırmak
- yüze gülmek
- yüzü gülmek
- yüzünden kan damlıyor
- yüzüne kan gelmek
- yüzü kalmamak
- yüzünü kara çıkarmak
- yüzü kasap süngüriyle silinmiş
- yüzü karışmak olmak
- yüzü allak bulak olmak olmak
- yüzü alabora olmak
- yüzü kızarmak
- yüzünden okumak
- yüzü seçilmek
- ışık arkadan geldiği için yüzü seçilmiyor
- yüz sürmek
- yüz tutmak
- yıkılmaya yüz tutmak
- yüzü tutmamak
- yüzünü unutmak
- yüz vermek
- yüz vermemek
- yüz yazmak
- yüzü yere gelmek / geçmek
- yüzünün derisi yere geçmek
- yüzü ak olsun! -
13 bungle
n. acemice iş, beceriksizlik, karışıklık————————v. acemice iş yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, berbat etmek, becerememek* * *1. boz (v.) 2. berbat etme (n.)* * *(to do (something) clumsily or badly: Someone has bungled.) bozmak, berbat etmek -
14 crab
n. yengeç burcu [astr.]————————n. yengeç; pavurya; vinç; sızlanma; mızmızlık, mızmız; homurdanma; her şeye kusur bulan kimse————————v. berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, mızmızlanmak, kusur bulmak, uçağı yan rüzgâra yönlendirmek* * *yengeç* * *I [kræb] noun(an edible sea animal with a shell and five pairs of legs, the first pair having claws.) yengeçII past tense, past participle - crabbed; verb((slang) to complain or criticize: He keeps on crabbing about the weather.) kusur bulmak, beğenmemek, şikâyet etmek- crabby -
15 fluff
n. tüy döküntüsü, ayva tüyü, tüy (incecik), hata, kötü atılım, işveli kadın, fıstık————————v. kabartmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, berbat etmek, bozmak, söyleyeceği sözü unutmak* * *1. kabart (v.) 2. yanlış (n.)* * *1. noun(small pieces of soft, wool-like material from blankets etc: My coat is covered with fluff.) tüy/hav döküntüsü2. verb1) ((often with out or up) to make full and soft like fluff: The bird fluffed out its feathers; Fluff up the pillows and make the invalid more comfortable.) tüylerini kabartmak2) (to make a mistake in doing (something): The actress fluffed her lines; The golfer fluffed his stroke.) sürçmek, yanlış okumak•- fluffy -
16 make a mess of
v. berbet etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, pisletmek* * *1) (to make dirty, untidy or confused: The heavy rain has made a real mess of the garden.) altüst etmek2) (to do badly: He made a mess of his essay.) berbat etmek3) (to spoil or ruin (eg one's life): He made a mess of his life by drinking too much.) berbat etmek, mahvetmek -
17 mess up
berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, karıştırmak* * *karmakarışık et* * *(to spoil; to make a mess of: Don't mess the room up!) kirletmek, altını üstüne getirmek -
18 muddle
n. karışıklık, şaşkınlık, sersemlik, karışık şey————————v. karıştırmak, becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak* * *1. karıştır (v.) 2. karışıklık (n.)* * *1. verb(to confuse or mix up: Don't talk while I'm counting, or you'll muddle me.) aklını karıştırmak2. noun(a state of confusion: These papers keep getting in a muddle.) karışıklık- muddled- muddle-headed
- muddle along/through
- muddle up -
19 screw up
altüst etmek, yükseltmek (fiyat), artırmak, berbat etmek, içine etmek, sikmek, rezil etmek* * *sıkıştırıp düzelt* * *1) (to twist or wrinkle (the face or features): The baby screwed up its face and began to cry.) buruşturmak, kırıştırmak2) (to crumple: She screwed up the letter.) buruşturmak3) ((slang) to bungle; to make a mess of: He screwed up again; Plan it carefully - I don't want you to screw things up.) yüzüne gözüne bulaştırmak -
20 boggle
v. çekinmek, ürkmek, yanaşmamak, yüzüne gözüne bulaştırmak; becerememek* * *irkil
См. также в других словарях:
yüzüne gözüne bulaştırmak — bir işi becerememek, bozmak Onun bu işi nasıl olup da yüzüne gözüne bulaştırdığını bir türlü anlayamadım. E. E. Talu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük